29 Temmuz 2013

0000000023

Bugün yine Nemrut Pazartesi diye yüzünü ekşitenler.Az gülün yahu.Bakın Mesnevi ne güzel diyor. Hayırlı haftalar olsun...

""Ey burnu kanasa hemen kadere küsüp yüzünü ekşiten. Gülden hiç ders almıyor musun? Bütün yaprakları tek tek yolsan gül yine de gülmekten vazgeçmez. Hale razı oluş şükürdür. Gül de daimi bir şükür makamındadır. Hem bilmez misin ki başına gelen sıkıntılar aslında daha büyük bir sıkıntıya set olur da başındaki belayı def ederler. O halde yüzün gülsün yahu! ""
 

28 Temmuz 2013

0000000022

Yaşamının değerini bil, seni karmaşaya sürükleyen ve kalbini paslayan kire bulaşma.Unutma;
"Biz sadece balık kabında yüzen iki kayıp ruhuz, yıllar boyunca
hep aynı yüzeyde koşan " pink floyd - wish you were here
http://fizy.com/m/20jska

27 Temmuz 2013

0000000021


Zamanımız gerçekten kaldı mı?

Okudum ve gerçekten de tüylerim diken diken oldu. Düşünsenize öleceğinizi bilseydiniz ne yapardınız?
Bu yazıyı okuduktan sonra hayatınızdaki pek çok şeye aynı gözle bakmayacak, çoğu şeyi üstünkörü geçmeyeceksiniz.

Hayata gözlerinizi açmanız umuduyla…


Doğan Cüceloğlu:

Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?



Bir katılımcı: Allah?a şükür, hocam, bildiğimiz kadarıyla yok.


Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?
Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar
: Ölüm.



Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?

Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır?


Cüceloğlu: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?


Katılımcılar: Hayır


Cüceloğlu: Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?


Bir katılımcı: Var.


Cüceloğlu: Yarın?


Bir katılımcı: Evet.


Cüceloğlu: 30 yıl sonra?


Bir katılımcı: Olabilir.


Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?
Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.


Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?


Bir katılımcı: Yoktur Hocam.

Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?
Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlar.

Bir katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek?

Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?


Bir katılımcı: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.


Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz?
Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir ?Seni gerçekten çok seviyorum? demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz?

Onun ölecek olması duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?


Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.



Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde ?Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim? diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız gerçekten kaldı mı?

kaynak : Doğan Cüceloğlu Seminerlerinden bir alıntı…

26 Temmuz 2013

0000000020

Sevgi neydi? coşkun akan dere, sonbahar rüzgarıyla ürperen yapraklar, cama vurup dağılan yağmur damlaları, bir yürek çarpıntısı... Sonunda coşkun dere durulur, yapraklar kurur dökülür, yağmur diner, güneş çıkardı. Sevgi neydi? sevgi sahip çıkan, dost, sıcak insan eli, insan emeği miydi? sevgi iyilikti, sevgi emekti.(Selvi Boylu Al Yazmalım)

Her izlediğimde ben Asya olsaydım o final sahnesinde cemşit'i mi yoksa ilyas'ı mı seçerdim peşinden gitmek için diye derin düşündüğüm "Selvi Boylum Al Yazmalım" filminden. aklıma geldi şimdi sevgiyle paylaşayım istedim .(H.Konar)

25 Temmuz 2013

0000000019

Bazen özlem duyarsınya maziye,O da yitirdiğin eski yaşanmışlıklar gibi yüreğinde belirir ve kendini hissettirir.Sen unutmak istedikçe daha çok belirir...Kendine bir şeyi unutturmak,unutmaya çabaladıkça daha acıdır.Oysa teslim olmak  arada özlem duyup hatırlamak aşağıdaki rubaideki gibi hoş bir esinti serpmek yüreğini enginleştirir...

Bugün yüzünüzdeki tebessümler, unutmadığınız,yüreğinize serpilen ve serinleten anılara gelsin öyleyse...

"""Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayale.Halbuki sen orda,şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle.Balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın,kocaman gözlerin gerçekten var ve asi bir su gibi teslim oluşun,beyazlığın ki dokunamıyorum bile... """Rubailer5

24 Temmuz 2013

0000000018

En büyük kusurlarımızdan birinin Sevgisizlik olduğu bu zamanda Sönen bir yaşamın nasıl dirilteceğine en bariz etken olan davranışları uygulamakta ne kadar fakiriz. Aşağıdaki yazının hayatlarımıza biraz daha beklentisiz anlayış katmasını diliyorum...

Brad Pitt about His Wife
A Secret of Love
 
Orjinalden çeviridir Orjinali burdadır.
 
BRAD PİTT’İN KARISI HAKKINDAKİ KONUŞMASI:

Karım hasta. Kişisel yaşamı, işi, kendi hataları ve çocukların sorunlarından dolayı sürekli gergindi. Karım 14 kilo verip, 40 kiloya kadar düştü. Çok sıskaydı ve sürekli ağlıyordu. Karım mutlu bir kadın değildi. Devamlı başı ağrıyordu, kalp ağrısı vardı ve kaburga arkasında sinirleri sıkışıyordu. Sağlıklı bir uyku düzeni yoktu, sadece sabahları ve çok yorgun olduğu zamanlarda hemen uykuya dalıyordu.
 
Bizim ilişkimiz bitmek üzereydi, ayrılma eşiğine gelmiştik. Karım kendi güzelliğini bırakmıştı, gözlerinin altına torbalar vardı, yüzüyle alay ediyordu ve kendine bakmayı bıraktı. Kendisine gelen tüm filmleri ve rolleri reddetti. Artık ben de umudumu kaybetmiştim, yakında boşanacağımızı düşündüm…
 
Ama sonra bir şeyler yapma kararı aldım, sonuçta dünyanın en güzel kadınıyla evliydim. Dünyanın erkek ve kadınların yarısından çoğunun idolüydü ve sonra onun yanında uykuya dalmaya, ona sarılmaya başladım. Çiçeklerle beraber duş almaya, onu öpmeye, övgüler söylemeye başladım. Onu her dakika memnun görüyordum ve çok şaşırdım, ona hediyeler alıyordum.
 
Sadece onun için yaşamaya başladım.
 
Onun hakkında basınla sadece ben konuştum. Bütün olayları onun yönetimi altına aldım, onun ve ortak arkadaşlarımızın yanında onu övdüm, inanmayacaksınız ama yüzünde çiçekler açtı, daha iyi hissetti. Kilo almaya başladı, sinirlenmiyordu ve beni hiç olmadığı kadar çok seviyordu hem de beni bu kadar sevebileceğine dair hiçbir ipucu yokken.

Ve sonra bir şey fark ettim: Kadın, erkeğinin yansımasıdır.

Eğer erkek kadını deliler gibi seviyorsa, kadın gelecektir.

23 Temmuz 2013

0000000017

Görünüşte geceyle gündüz, birbirine aykırı iki düşmandır; fakat ikisi de bir gerçeği örerler." diyor yüce ruhlu Mevlana... Evet her şey zıddıyla birlikte anlam buluyor, bunu kabul etmek her şerrin icinde illaki hayra baglanan bir köpru olduguna inanip "teslim" olmak nasılda rahatlatiyor yaşamı... verdigine de vermedigine de gelene de gidened e eyv'allah ♡

0000000016

Tanrı, güneşi her gün 'yeniden' doğdurarak, bizi mutsuz kılan her şeyi değiştirmemiz için zaman tanıyor. Oysa, biz her gün böyle bir zamanın bize bağışlandığını görmezden geliyoruz, bu günün düne benzediği gibi, yarına da benzeyeceğini düşünüyormuş gibi davranıyoruz. 

Ama dikkatini yaşamakta olduğu güne veren kişi, o büyülü anın varlığını keşfediyor. O büyülü an belki de sabah anahtarı kilide... soktuğumuz dakikada, akşam yemeğini izleyen suskunluk sırasında, bize birbirinin benzeri gibi gelen bin bir şeyde gizli. 

Ama öyle bir an var ve işte o an da yıldızlar tüm güçleriyle içimize doluyor ve bizi mucizeler gerçeleştirmeye hazır hale getiriyor. Mutluluk kimi zaman bir kutsamadır ama çoğu zaman bir fetihtir. günün o büyülü anı, değişmemize yardım ediyor, bizi düşlerimizin peşinde koşmak için yola koyulmaya itiyor.

Kendini "tehlikeye atmaktan" korkan kişiye ne yazık! çünkü o kişi belki de hiç düş kırıklığına uğramayacak ve peşinden koşacak bir düşü olanlar kadar acı çekmeyecek. ama dönüp de arkaya baktığında -çünkü her zaman, sonunda dönüp arkamıza bakarız!- yüreğinden şu sözcüklerin döküldüğünü duyacak: “Tanrının, yaşadığın her güne ektiği mucize tohumlarını ne yaptın? yaradanın sana bağışladığı yemekleri ne yaptın? hepsini bir çukura gömdün, çünkü onları yitirmekten korkuyordun.

İşte, şimdi elinde kalan: yaşamını yitirmiş olmanın kesinliği!

(paulo coelho'nun bir yazısından sevgiyle paylaşıyorum, ve inanıyorum MUCİZE vardır!)


0000000015

Eğer, illahi adaletin işlemesini istiyorsan, öfkeni atacaksın. Çaresizliğini yeneceksin. Kontrolü bırakıp hayata güveneceksin. Suçluluk duygularından kurtulacaksın. Yoksa, kiminle kavgalıysan, onun enerjisini temsil eden herkes sana zarar verebilir. Kabul ve huzurla yaşıyorsan, Katil seni öldüremez, hırsız malını çalamaz. Kötülük bumerang gibi sahibine döner...

0000000014

Adını koyamayacağın bir şükran duyuyor ve nedenini bilemediğine yanıyorsan, o zaman sen gerçekten büyümekte olan şeylerle büyüyor ve daha büyük bir kişiliğe doğru yükseliyorsun.

Halil Cibran

0000000013

Köyümüzde yaşlı bir bekçi vardı, gece devriyelerinde bağırırdı: "Herşey yolunda. Herşey yolunda!" Biz de huzurlu bir şekilde uyurduk. Sonra bir gece, bir hırsızlık oldu. Ve öğrendik ki meğerse bekçi körmüş! O, "Herşey yolunda!" derdi, biz de güvende hissederdik kendimizi. O gün, bu kalbin ne kadar kolayca her şeye inandığını öğrendim. Evet kandırmanız gerekiyor. Sorun ne kadar büyük olursa olsun, "Herşey yolunda." diyeceksiniz ♥